Yeterlilik Sınavına Hazırlık Tecvid
MEDD-İ LİN
Lîn kelimesi, mülâyemet ve yumuşaklık anlamlarına gelir.“Harf-i Lîn”, kendilerinden önceki harfin harekesi üstün (ـَـ) olan ve kendileri de sâkin durumda olan vav (و) ve yâ (ي) harflerine denir.
Bir kelimede kendilerinden önceki harfin harekesi üstünolan ve kendileri sâkin halde bulunan vav ve yâ harflerinden (harf-i lînden) sonra sebeb-i medden sükûn geldiği zaman “Medd-i Lîn”meydana gelir. Medd-i Lîn’deki sükûnun lâzimî veya ârizî olması arasında fark yoktur.
لإِيلآفِ قُرَيْشٍ ، إيلآفِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاءِ وَ الصَّيْفِ ، فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَذَا الْبَيْتِ ، مِنْ خَوْفٍ ، وَ لاَ نَوْمٌ ، أَلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ ، إِصْلَوْهَا الْيَوْمَ
( قُرَيْشٍ ) kelimede kendisinden önceki harfin harekesi üstün olan ve kendisi de sâkin bir halde olan yâ (ي) harfi vardır. Bu tür yâ (ي)harfleri harf-i med değil, harf-i lîn olmaktadır.
Kelimenin sonunda vakfedecek (duracak) olursak şin ( ش) harfi de sâkin olacağı için sebeb-i medden sükûn-ı ârız ortaya çıkacak ve böylece Medd-i Lîn gerçekleşecektir. Ancak bu kelimede durulmadan geçilecekse Medd-i Lîn yapılmaz.
MEDD-İ LİNİN HÜKMÜ
Harfi lîn’den sonra gelen sükün, eğer sükûn-i lazım ise; bu durumda iki vech caizdir. Tûl, Tevassut. Ancak tûl ile okumak daha faziletli görülmüştür. Ku’an-ı Kerim’de bu tip sûkün iki yerde bulunmaktadır. Meryem sûresi başında bulunan كهيعصikincisi şura suresinin başında عسق da bulunan ع dir.
Harf-i lîn’den sonra gelen sükün, sükû-iü ârız ise; bu durumda medd-i ârızda olduğu gibi, ârız sükünun bulunduğu harfin aslî harekesine(Üstün 3, esre 4, ötre 7 vecih) bağlıdır. اليوم عينين Medd-i lîn’de med ölçüleri diğer medlere nazaran biraz daha eksik olarak kabul edilmiştir. Lîn harflerinin medlerinin az oluşu dolayısıyla tûl üç, tevassut iki, kasr bir elifi ifade eder.
Lîn kelimesi, mülâyemet ve yumuşaklık anlamlarına gelir.“Harf-i Lîn”, kendilerinden önceki harfin harekesi üstün (ـَـ) olan ve kendileri de sâkin durumda olan vav (و) ve yâ (ي) harflerine denir.
Bir kelimede kendilerinden önceki harfin harekesi üstünolan ve kendileri sâkin halde bulunan vav ve yâ harflerinden (harf-i lînden) sonra sebeb-i medden sükûn geldiği zaman “Medd-i Lîn”meydana gelir. Medd-i Lîn’deki sükûnun lâzimî veya ârizî olması arasında fark yoktur.
لإِيلآفِ قُرَيْشٍ ، إيلآفِهِمْ رِحْلَةَ الشِّتَاءِ وَ الصَّيْفِ ، فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَذَا الْبَيْتِ ، مِنْ خَوْفٍ ، وَ لاَ نَوْمٌ ، أَلَّذِينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ ، إِصْلَوْهَا الْيَوْمَ
( قُرَيْشٍ ) kelimede kendisinden önceki harfin harekesi üstün olan ve kendisi de sâkin bir halde olan yâ (ي) harfi vardır. Bu tür yâ (ي)harfleri harf-i med değil, harf-i lîn olmaktadır.
Kelimenin sonunda vakfedecek (duracak) olursak şin ( ش) harfi de sâkin olacağı için sebeb-i medden sükûn-ı ârız ortaya çıkacak ve böylece Medd-i Lîn gerçekleşecektir. Ancak bu kelimede durulmadan geçilecekse Medd-i Lîn yapılmaz.
MEDD-İ LİNİN HÜKMÜ
Harfi lîn’den sonra gelen sükün, eğer sükûn-i lazım ise; bu durumda iki vech caizdir. Tûl, Tevassut. Ancak tûl ile okumak daha faziletli görülmüştür. Ku’an-ı Kerim’de bu tip sûkün iki yerde bulunmaktadır. Meryem sûresi başında bulunan كهيعصikincisi şura suresinin başında عسق da bulunan ع dir.
Harf-i lîn’den sonra gelen sükün, sükû-iü ârız ise; bu durumda medd-i ârızda olduğu gibi, ârız sükünun bulunduğu harfin aslî harekesine(Üstün 3, esre 4, ötre 7 vecih) bağlıdır. اليوم عينين Medd-i lîn’de med ölçüleri diğer medlere nazaran biraz daha eksik olarak kabul edilmiştir. Lîn harflerinin medlerinin az oluşu dolayısıyla tûl üç, tevassut iki, kasr bir elifi ifade eder.
2012 Yeterlilik Sınavına Hazırlık Soruları 13 "TECVİD"TENVİN VE SÂKİN NÛN’UN HÜKÜMLERİ
İHFA
Lügat’ta: Örtmek, gizlemek ve saklamak anlamlarındadır.
İhfâ, tenvîn veya sâkin nûndan sonra İhfâ Harfleri denen on beş harfin gelmesi durumunda tenvîn veya sâkin nûnu açıktan söylemeyip gizleyerek okumaya denir.
ت ، ث ، ج ، د ، ذ ، ز ، س ، ش ، ص ، ض ، ط ، ظ ، ف ، ق ، ك
صِفْ ذاَ ثَناَ جُودَ شَخْصٍ قَدْ سَماَ كَرَماَ ضَعْ ظاَلِماَ زِدْ تُقاَ دُمْ طاَلِباً فَتَرَي
اَلْاِخْفاَءُ حاَلَةٌ بَيْنَ الْاِظْهاَرِ وَالْاِدْغاِمِ عاَرِيَةٌ عَنِ التَّشْدِيدِ مَعَ بَقاَءِ الغُنَّةِ
“İhfâ, şeddeden uzak bir şekilde, izhâr ile idğâm arası ğunneli bir okuyuştur”.
İHFANIN HÜKMÜ
İhfanın hükmü vaciptir. Bütün kıraat imamları 15 harften sonra tenvin veya nun-i sakin gelince ihfa yapma hususunda ittifak etmişlerdir.
İhfanın tutulma üresi 1,5 elif miktarıdır.
İHFA ÇEŞİTLERİ
Tecvid ve kırâat âlimlerimiz ihfâ’yı, aynı kelimede veya ayrı kelimede olmasına göre ikiye ayırmışlardır.
İhfâ-i Ehass: ihfâ harfleri tenvînden sonra gelir veya sâkin nûn kelime sonunda yer alır ve ihfâ harfleri ikinci bir kelimenin başında bulunursa bu tür ihfâya “İhfâ-i Ehass”denir.
(كُنْ فَيَكُونُ)
İhfâ-i Eam: İhfâ harfleri, sâkin nûndan sonra aynı kelimede gelirse buna da “İhfâ-i Eam” denir. Böyle yerlerdeki ihfâ hem vakf (durma) hem de vasl (geçme) halinde belli olan bir ihfâdır.
(كُنْتُمْ) ve (يَنْصُرُ)
İHFA ÇEŞİTLERİ
1. Harf’in İhfası
A. Dil İhfası: (İhfa-i Lisani) Eğer sâkin nûn veya tenvînden sonra bildiğimiz 15 ihfâ harfinden biri gelirse buna “İhfâ-i Lisânî = Dil İhfâsı” denir.
B. Dudak İhfası: (İhfa-i Şefevi) Sakin mîm’den ( مْ ) sonra harekeli be ( ب ) harfinin gelmesi ile oluşur.
( تَرْمِيهِمْ بِحِجَارَةٍ ) ve ( رَبُّهُمْ بِهِمْ )
2. Harekenin İhfası: Harekeyi zayıf sesle hızlıca okumak suretiyle yapılır. Buna ihtilas denir.
İHFA
Lügat’ta: Örtmek, gizlemek ve saklamak anlamlarındadır.
İhfâ, tenvîn veya sâkin nûndan sonra İhfâ Harfleri denen on beş harfin gelmesi durumunda tenvîn veya sâkin nûnu açıktan söylemeyip gizleyerek okumaya denir.
ت ، ث ، ج ، د ، ذ ، ز ، س ، ش ، ص ، ض ، ط ، ظ ، ف ، ق ، ك
صِفْ ذاَ ثَناَ جُودَ شَخْصٍ قَدْ سَماَ كَرَماَ ضَعْ ظاَلِماَ زِدْ تُقاَ دُمْ طاَلِباً فَتَرَي
اَلْاِخْفاَءُ حاَلَةٌ بَيْنَ الْاِظْهاَرِ وَالْاِدْغاِمِ عاَرِيَةٌ عَنِ التَّشْدِيدِ مَعَ بَقاَءِ الغُنَّةِ
“İhfâ, şeddeden uzak bir şekilde, izhâr ile idğâm arası ğunneli bir okuyuştur”.
İHFANIN HÜKMÜ
İhfanın hükmü vaciptir. Bütün kıraat imamları 15 harften sonra tenvin veya nun-i sakin gelince ihfa yapma hususunda ittifak etmişlerdir.
İhfanın tutulma üresi 1,5 elif miktarıdır.
İHFA ÇEŞİTLERİ
Tecvid ve kırâat âlimlerimiz ihfâ’yı, aynı kelimede veya ayrı kelimede olmasına göre ikiye ayırmışlardır.
İhfâ-i Ehass: ihfâ harfleri tenvînden sonra gelir veya sâkin nûn kelime sonunda yer alır ve ihfâ harfleri ikinci bir kelimenin başında bulunursa bu tür ihfâya “İhfâ-i Ehass”denir.
(كُنْ فَيَكُونُ)
İhfâ-i Eam: İhfâ harfleri, sâkin nûndan sonra aynı kelimede gelirse buna da “İhfâ-i Eam” denir. Böyle yerlerdeki ihfâ hem vakf (durma) hem de vasl (geçme) halinde belli olan bir ihfâdır.
(كُنْتُمْ) ve (يَنْصُرُ)
İHFA ÇEŞİTLERİ
1. Harf’in İhfası
A. Dil İhfası: (İhfa-i Lisani) Eğer sâkin nûn veya tenvînden sonra bildiğimiz 15 ihfâ harfinden biri gelirse buna “İhfâ-i Lisânî = Dil İhfâsı” denir.
B. Dudak İhfası: (İhfa-i Şefevi) Sakin mîm’den ( مْ ) sonra harekeli be ( ب ) harfinin gelmesi ile oluşur.
( تَرْمِيهِمْ بِحِجَارَةٍ ) ve ( رَبُّهُمْ بِهِمْ )
2. Harekenin İhfası: Harekeyi zayıf sesle hızlıca okumak suretiyle yapılır. Buna ihtilas denir.
İZHAR
Sözlükte: Açmak, açığa çıkarmak, meydana koymak, ortaya çıkarmak, açıklamak, beyan etmek gibi manalara gelen bir kelimedir.
Istılahta: “Tenvîn veya sâkin nûndan sonra, boğaz harfleri (Hurûf-ı Halk) dediğimiz altı harften biri gelirse bu tenvîn veya sâkin nûn’un, idğamsız, iklâbsız ve ihfâsız açıkça okunmasına “İzhâr” denir.”
(ء _ ح _ خ _ ع _ غ _ هـ )
اَللهُ حَيٌّ خاَلِقٌ عَدْلٌ غَنِيٌّ هاَدِياً
İzhar yapmanın sebebi: Nun-u sakin (ve tenvin) ile izhar harflerinin mahreçlerinin birbirine uzak olmasıdır.
اَلْإِظْهاَرُ هُوَ الْإِنْفِصاَلُ تَباَعُداً بَيْنَ الْحَرْفَيْنِ
İzhar: İki harfin birbirinden uzaklaşarak ayrılmasıdır.
مَنْ آمَنَ _ يَنْأَوْنَ _ رَسُولٌ أَمِينٌ - مِنْ حَسَنَةٍ _ وَانْحَرْ _ عَلِيمٌ حَكِيمٌ -مِنْ خَوْفٍ _ أَلْمُنْخَنِقَةُ _ قَوْمٌ خَصِمُونَ مِنْ عِلْمٍ _ أَنْعَمْتَ _ سَمِيعٌ عَلِيمٌ مِنْ غِلٍّ _ فَسَيُنْغِضُونَ _ عَزِيزٌ غَفُورٌ إِنْ هُوَ _ يَنْهَوْنَ _ جُرُفٍ هَارٍ
(مِنْ خَوْفٍ) Bu ibarede izhâr vardır. Çünkü nûn-i sâkineden sonra izhâr harflerinden olan hı (خ) harfi gelmiştir. Dolayısıyla hiçbir şekilde gizleme yapmadan, genizden ses çıkarmadan ve nûn harfi hı harfine çevrilmeden açıkça normal bir nûn olarak okunur. Bu habe adresinden kopyalanmıştır
İZHAR ÇEŞİTLERİ
1. Dil İzharı (İzhar-ı Lisani / Halkî): 6 izhar harfiyle yapılır.
2. İzhar-ı Kelime-i Vahide: Sâkin nûn, vav veya yâ harflerinden önce gelir ve onlardan biriyle aynı kelimede olursa izhâr yapılarak okunur.
أَلدُّنْيَا _ قِنْوَانٌ _ صِنْوَانٌ – بُنْيَانٌ
3. Mîm-i Sâkinin İzhârı “Dudak izhârı” : Sâkin mîmden ( مْ )sonra mîm ve be ( ب) harfleri dışında bir harfin gelmesiyle yapılır.
أَمْ هُمْ ضَلُّوا _ عَلَيْكُمْ أَنْفُسَكُمْ _ يُبَشِّرْهُمْ رَبُّهُمْ
4. İzhar-i Kameriyye: Lam-i tarif denilen el (أل)takısından sonra kameri harflerden birisinin gelmesiyle olur.
İZHAR’IN HÜKMÜ
İzhar harflerinden 4’ü üzerinde (ء _ ح _ ع _ هـ) bütün kıraat imamları ittifak ettikleri için hükmü vacipdir. Ebu cafer dışındaki imamlar (خ _ غ ) iki harfi izhar harfi saymışlar. Bundan dolayı bu iki harfte izhar yapmak caizdir. İzhar yaparken sekteye kaçılmamalıdır.
Sözlükte: Açmak, açığa çıkarmak, meydana koymak, ortaya çıkarmak, açıklamak, beyan etmek gibi manalara gelen bir kelimedir.
Istılahta: “Tenvîn veya sâkin nûndan sonra, boğaz harfleri (Hurûf-ı Halk) dediğimiz altı harften biri gelirse bu tenvîn veya sâkin nûn’un, idğamsız, iklâbsız ve ihfâsız açıkça okunmasına “İzhâr” denir.”
(ء _ ح _ خ _ ع _ غ _ هـ )
اَللهُ حَيٌّ خاَلِقٌ عَدْلٌ غَنِيٌّ هاَدِياً
İzhar yapmanın sebebi: Nun-u sakin (ve tenvin) ile izhar harflerinin mahreçlerinin birbirine uzak olmasıdır.
اَلْإِظْهاَرُ هُوَ الْإِنْفِصاَلُ تَباَعُداً بَيْنَ الْحَرْفَيْنِ
İzhar: İki harfin birbirinden uzaklaşarak ayrılmasıdır.
مَنْ آمَنَ _ يَنْأَوْنَ _ رَسُولٌ أَمِينٌ - مِنْ حَسَنَةٍ _ وَانْحَرْ _ عَلِيمٌ حَكِيمٌ -مِنْ خَوْفٍ _ أَلْمُنْخَنِقَةُ _ قَوْمٌ خَصِمُونَ مِنْ عِلْمٍ _ أَنْعَمْتَ _ سَمِيعٌ عَلِيمٌ مِنْ غِلٍّ _ فَسَيُنْغِضُونَ _ عَزِيزٌ غَفُورٌ إِنْ هُوَ _ يَنْهَوْنَ _ جُرُفٍ هَارٍ
(مِنْ خَوْفٍ) Bu ibarede izhâr vardır. Çünkü nûn-i sâkineden sonra izhâr harflerinden olan hı (خ) harfi gelmiştir. Dolayısıyla hiçbir şekilde gizleme yapmadan, genizden ses çıkarmadan ve nûn harfi hı harfine çevrilmeden açıkça normal bir nûn olarak okunur. Bu habe adresinden kopyalanmıştır
İZHAR ÇEŞİTLERİ
1. Dil İzharı (İzhar-ı Lisani / Halkî): 6 izhar harfiyle yapılır.
2. İzhar-ı Kelime-i Vahide: Sâkin nûn, vav veya yâ harflerinden önce gelir ve onlardan biriyle aynı kelimede olursa izhâr yapılarak okunur.
أَلدُّنْيَا _ قِنْوَانٌ _ صِنْوَانٌ – بُنْيَانٌ
3. Mîm-i Sâkinin İzhârı “Dudak izhârı” : Sâkin mîmden ( مْ )sonra mîm ve be ( ب) harfleri dışında bir harfin gelmesiyle yapılır.
أَمْ هُمْ ضَلُّوا _ عَلَيْكُمْ أَنْفُسَكُمْ _ يُبَشِّرْهُمْ رَبُّهُمْ
4. İzhar-i Kameriyye: Lam-i tarif denilen el (أل)takısından sonra kameri harflerden birisinin gelmesiyle olur.
İZHAR’IN HÜKMÜ
İzhar harflerinden 4’ü üzerinde (ء _ ح _ ع _ هـ) bütün kıraat imamları ittifak ettikleri için hükmü vacipdir. Ebu cafer dışındaki imamlar (خ _ غ ) iki harfi izhar harfi saymışlar. Bundan dolayı bu iki harfte izhar yapmak caizdir. İzhar yaparken sekteye kaçılmamalıdır.
İKLAB
Sözlükte: İklâb, çevirmek, çevrilmek, bir halden başka bir hale döndürmek, bir şeyi değiştirmek manalarına gelen bir kelimedir.
Istılah’ta: “Tenvîn veya sakin nûndan sonra be ( ب )harfi geldiğinde, tenvîni veya sâkin nûnu halis bir mîm harfine çevirmek ve bu arada dudakları hafifçe birleştirerek mîmi ğunne ile ihfâ etmeye” “İklâb” denir.
اَلْإِقْلاَبُ هُوَ قَلْبُ النُّونِ السَّاكِنَةِ اَوِ التَّنْوِينِ مِيماً خاَلِصاً وَ إِخْفاَؤُهاَ عِنْدَ الْباَءِ بِغُنَّةٍ
Okuyuşa kolaylık sağladığı için yapılır. (Kuran okurken yaptığımız ihfa, izhar, idğam ve iklabın gerçek sebebi, yüce Allah’ın cebrail aracılığıyla peygamberimize kuranı bu şekilde öğretmiş olmasıdır.)
مِنْ بَعْدِهِ = مِمْبَعْدِهِ ، سَمِيعٌ بَصِيرٌ = سَمِيعُمْبَصِيرٌ ، بِذَنْبِهِمْ = بِذَمْبِهِمْ ،
صُمٌّ بُكْمٌ = صُمُّمْبُكْم
( مِنْ بَعْدِهِ ) Bu ibarede sâkin durumda olan nûn harfinden sonra be harfi gelmiştir. Böyle bir durumda sâkin nûn harfi sâkin mîm harfine dönüştürülür. Bu sâkin mîm’in sükûnunu okurken, normal bir mîm’in okunuşunda olduğu gibi dudaklar birbirine fazla bastırılmaz. Aynı zamanda bir ğunne ile sâkin mîm gizlenerek ihfâ yapılır. Bu arada ortalama bir buçuk elif miktarı -mîm harfine mahsus bir ğunne ile- ğunne yapılarak ihfâ edilir ve sonra be harfine geçilir. Böylece lafız ( مِمْبَعْدِهِ ) şekline dönüştürülmüş olur ve böyle okunur.
İKLAB’IN HÜKMÜ
Bütün kıraat imamları ba harfinden önce gelen sakin nun ve tenvini iklab ile okumakta ittifak etmişlerdir. Hükmü vaciptir.
İklab’ın müddeti (yapılırken tutulma süresi) ortalama bir buçuk elif miktarıdır.
Sözlükte: İklâb, çevirmek, çevrilmek, bir halden başka bir hale döndürmek, bir şeyi değiştirmek manalarına gelen bir kelimedir.
Istılah’ta: “Tenvîn veya sakin nûndan sonra be ( ب )harfi geldiğinde, tenvîni veya sâkin nûnu halis bir mîm harfine çevirmek ve bu arada dudakları hafifçe birleştirerek mîmi ğunne ile ihfâ etmeye” “İklâb” denir.
اَلْإِقْلاَبُ هُوَ قَلْبُ النُّونِ السَّاكِنَةِ اَوِ التَّنْوِينِ مِيماً خاَلِصاً وَ إِخْفاَؤُهاَ عِنْدَ الْباَءِ بِغُنَّةٍ
Okuyuşa kolaylık sağladığı için yapılır. (Kuran okurken yaptığımız ihfa, izhar, idğam ve iklabın gerçek sebebi, yüce Allah’ın cebrail aracılığıyla peygamberimize kuranı bu şekilde öğretmiş olmasıdır.)
مِنْ بَعْدِهِ = مِمْبَعْدِهِ ، سَمِيعٌ بَصِيرٌ = سَمِيعُمْبَصِيرٌ ، بِذَنْبِهِمْ = بِذَمْبِهِمْ ،
صُمٌّ بُكْمٌ = صُمُّمْبُكْم
( مِنْ بَعْدِهِ ) Bu ibarede sâkin durumda olan nûn harfinden sonra be harfi gelmiştir. Böyle bir durumda sâkin nûn harfi sâkin mîm harfine dönüştürülür. Bu sâkin mîm’in sükûnunu okurken, normal bir mîm’in okunuşunda olduğu gibi dudaklar birbirine fazla bastırılmaz. Aynı zamanda bir ğunne ile sâkin mîm gizlenerek ihfâ yapılır. Bu arada ortalama bir buçuk elif miktarı -mîm harfine mahsus bir ğunne ile- ğunne yapılarak ihfâ edilir ve sonra be harfine geçilir. Böylece lafız ( مِمْبَعْدِهِ ) şekline dönüştürülmüş olur ve böyle okunur.
İKLAB’IN HÜKMÜ
Bütün kıraat imamları ba harfinden önce gelen sakin nun ve tenvini iklab ile okumakta ittifak etmişlerdir. Hükmü vaciptir.
İklab’ın müddeti (yapılırken tutulma süresi) ortalama bir buçuk elif miktarıdır.
İDĞAM
Sözlükte: Bir şeyi bir şeyin için katmak, dâhil etmektir.
Istılah’ta: İdğâm, birincisi sâkin, ikincisi harekeli olan iki harfi aynı sesle şeddeleyerek okumaktır.
اَلإِدْغَامُ هُوَ إِلْتِقَاءُ حَرْفِ سَاكِنٍ بِمُتَحَرِّكٍ حَيْثُ يَصِيِرَانِ حَرْفًامُشَدِّدًا
اَلإِدْغاَمُ إِدْخاَلُ اَحَدِ الْحَرْفَيْنِ الْمُتَماَثِلَيْنِ اَوْ الْمُتَجاَنِثَيْنِ اَوِ الْمُتَقاَرِبَيْنِ فِي الْاَخَرِ
1. Ya hem mahreci hem sıfatı aynı (misleyn),
2. Ya mahrecleri aynı fakat sıfatları farklı (mütecaniseyn)
3. Ya da mahrec ve sıfatları birbirine yakın (mütegaribeyn) iki harfin birbirine katılması ve ikisinin sanki aynı harfmiş gibi şeddelenerek okunması şeklinde karşımıza çıkarlar ve her biri ayrı isimde anılırlar.
İdğâmın Rükünleri: İdğâmda iki tane rükün vardır
Müdğâm: İdğâmda, idğâm olunan birinci sâkin harfe müdğam denir.
Müdğâmün Fîh: İdğâmda, İdğâmın kendisinde icra edildiği ikinci ve harekeli olan harfe de müdğâmün fîh denir.
İDĞÂMIN ŞARTLARI
1. Müdğâm ile müdğâmün fîh olan harflerin yazıda peşpeşe gelmesi ve ikisinin arasına idğâmı engelleyen bir harfin girmemesi gerekir. Müdğâm ve müdğâmün fîhin ( يَوَدُّ ) aynı kelimede veya ( إِنْ نَسِينَا ) ayrı kelimede olması durumu değiştirmez.
2. Müdğâm olan harfin kesinlikle sakin (cezimli), müdğâmün fîhin ise mutlaka harekeli olması lâzımdır.
3. Müdğâm med harfi olmamalıdır. ( أَلَّذِي يُوَسْوِسُ ) ve ( آمَنُوا وَعَمِلُوا ) lafz-ı celîllerinde birinci kelimelerin son harfleri med harfidir, idğâm yapılamaz.
İDĞÂM YAPMANIN SEBEBİ
Okuyuşta kolaylığı sağladığı için müdğamla müdğamun fih arasındaki temasül, tecanüs ve tekarub sebebiyle yapılır.
YAPILIŞ BAKIMINDAN İDĞÂMLAR
1. TAM İDĞAM (Kamil İdğam) : Müdğam, zat ve sıfatlarıyla birlikte, müdğamın içinde tamamen kayboluyorsa (ikisi şeddeli bir harfmiş gibi okunuyorsa) buna tam idğam denir.
( إِظَّلَمُوا ) إِذْ ظَلَمُوا , قُلْ رَبِّ ( قُرَّبِّ ) , وَدَّتْ طَائِفَةٌ (وَدَّطَّائِفَةٌ )
2. NAKIS İDĞAM : İdğâm edilen iki harften birincisi olan müdğâm, çeşitli sıfat yönünden müdğâmün fîh içinde tamamen erimiyor ve kaybolmuyor, sıfatlarından biri açıkta kalıyor ise buna da nâkıs idğâm denir. ( أَلَمْ نَخْلُقْكُمْ ) sâkin vaziyette bulunan kaf ( ق) harfi, kendisinden sonra gelen ve harekeli olan kef ( ك ) harfine idğâm edilmelidir. Ancak müdğâm olan kaf harfi (istîlâ sıfatı sebebiyle ) müdğâmün fîh olan kef harfi içinde tamamen eriyip kaybolmamaktadır.
ALINTI
Sözlükte: Bir şeyi bir şeyin için katmak, dâhil etmektir.
Istılah’ta: İdğâm, birincisi sâkin, ikincisi harekeli olan iki harfi aynı sesle şeddeleyerek okumaktır.
اَلإِدْغَامُ هُوَ إِلْتِقَاءُ حَرْفِ سَاكِنٍ بِمُتَحَرِّكٍ حَيْثُ يَصِيِرَانِ حَرْفًامُشَدِّدًا
اَلإِدْغاَمُ إِدْخاَلُ اَحَدِ الْحَرْفَيْنِ الْمُتَماَثِلَيْنِ اَوْ الْمُتَجاَنِثَيْنِ اَوِ الْمُتَقاَرِبَيْنِ فِي الْاَخَرِ
1. Ya hem mahreci hem sıfatı aynı (misleyn),
2. Ya mahrecleri aynı fakat sıfatları farklı (mütecaniseyn)
3. Ya da mahrec ve sıfatları birbirine yakın (mütegaribeyn) iki harfin birbirine katılması ve ikisinin sanki aynı harfmiş gibi şeddelenerek okunması şeklinde karşımıza çıkarlar ve her biri ayrı isimde anılırlar.
İdğâmın Rükünleri: İdğâmda iki tane rükün vardır
Müdğâm: İdğâmda, idğâm olunan birinci sâkin harfe müdğam denir.
Müdğâmün Fîh: İdğâmda, İdğâmın kendisinde icra edildiği ikinci ve harekeli olan harfe de müdğâmün fîh denir.
İDĞÂMIN ŞARTLARI
1. Müdğâm ile müdğâmün fîh olan harflerin yazıda peşpeşe gelmesi ve ikisinin arasına idğâmı engelleyen bir harfin girmemesi gerekir. Müdğâm ve müdğâmün fîhin ( يَوَدُّ ) aynı kelimede veya ( إِنْ نَسِينَا ) ayrı kelimede olması durumu değiştirmez.
2. Müdğâm olan harfin kesinlikle sakin (cezimli), müdğâmün fîhin ise mutlaka harekeli olması lâzımdır.
3. Müdğâm med harfi olmamalıdır. ( أَلَّذِي يُوَسْوِسُ ) ve ( آمَنُوا وَعَمِلُوا ) lafz-ı celîllerinde birinci kelimelerin son harfleri med harfidir, idğâm yapılamaz.
İDĞÂM YAPMANIN SEBEBİ
Okuyuşta kolaylığı sağladığı için müdğamla müdğamun fih arasındaki temasül, tecanüs ve tekarub sebebiyle yapılır.
YAPILIŞ BAKIMINDAN İDĞÂMLAR
1. TAM İDĞAM (Kamil İdğam) : Müdğam, zat ve sıfatlarıyla birlikte, müdğamın içinde tamamen kayboluyorsa (ikisi şeddeli bir harfmiş gibi okunuyorsa) buna tam idğam denir.
( إِظَّلَمُوا ) إِذْ ظَلَمُوا , قُلْ رَبِّ ( قُرَّبِّ ) , وَدَّتْ طَائِفَةٌ (وَدَّطَّائِفَةٌ )
2. NAKIS İDĞAM : İdğâm edilen iki harften birincisi olan müdğâm, çeşitli sıfat yönünden müdğâmün fîh içinde tamamen erimiyor ve kaybolmuyor, sıfatlarından biri açıkta kalıyor ise buna da nâkıs idğâm denir. ( أَلَمْ نَخْلُقْكُمْ ) sâkin vaziyette bulunan kaf ( ق) harfi, kendisinden sonra gelen ve harekeli olan kef ( ك ) harfine idğâm edilmelidir. Ancak müdğâm olan kaf harfi (istîlâ sıfatı sebebiyle ) müdğâmün fîh olan kef harfi içinde tamamen eriyip kaybolmamaktadır.
ALINTI
İDĞAM-I MEAL ĞUNNE 17
İdğam: Bir harfi diğer bir harfe katmaktır.
Ğunne: Genizden (burundan) gelen sestir.
Tenvin veya sakin nun’dan sonra (يَمْنُو ) (ى م ن و ) harflerinden biri gelirse “İdgâm-ı Maal Ğunne” olur.
Nun sesi bu harflere katılır ve 1-1,5 elif miktarı tutularak ğunneli okunur.
Sebebi, nun ile misliyet (aynı olmaları), mim ile vav’da müşterek sıfatlara sahip olmaları, ya’da ise mahreç yakınlığıdır.
İDĞÂM-I MEA’L-ĞUNNENİN KISIMLARI
1- ĞUNNELİ TAM İDĞÂM
Tenvîn veya sâkin nûndan sonra “mim” ( م ) veya “nun” ( ن )harflerinden birisi geldiğinde ğunneli tam idğâm olur.
مِنْ مَاءٍ = مِمَّاءٍ ، مِنْ نُورٍ= مِنُّورٍ ، شَيْئٍ نُكُرْ = شَيْئِنُّكُرْ
( عَذَابٌ مُهِينٌ ) Burada tenvînden sonra mîm harfi gelmiştir. Tenvînin mîm’e çevrilmesi ve mîm harfinin şeddelenerek okunması gerekmektedir. Böylece ( عَذَابُمُّهِينٌ ) şekline çevrilerek okunmalıdır. Ayrıca şeddeleme sırasında genizden hafif ve gizli bir nûn sesi çıkartılarak okunur.
2- ĞUNNELİ NÂKIS İDĞÂM
Tenvîn veya sâkin nûndan sonra “Vav” ( و ) ve “ya”( ي ) harflerinden birisi gelirse ğunneli nâkıs idğâm meydana gelir.
Bu tür idğâmlarda dikkat edilmesi gereken en önemli husus, nûn-i sâkin ile vav ve yâ harflerinin ayrı ayrı kelimelerde olmasıdır.
Ğunneli nâkıs idğâmda müdğâm olan birinci harf, müdğâmün fîh olan ikinci harfe tamamen çevrilmez, yani ikinci harf şeddelenmez.
مَنْ يَقُولُ ، مِنْ وَالٍ ، وَ رَعْدٌ وَ بَرْقٌ ، لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Ğunnenin bâkî kalabilmesi için idğâmı nâkıs yapmamız gerekmektedir.
İDĞAM-I MEAL ĞUNNE’NİN HÜKMÜ
Bütün imamlar tenvin ve sakin nun’dan sonra “mim” ( م ) veya “nun”( ن ) harfi gelince “idğam meal ğunne” yapma hususunda ittifak etmişlerdir ve burada “Ğunneli Tam İdğam” yapmak vacip’tir.
“Vav” ( و ) ve “ya”( ي ) harfinde (Halef ğunnesiz idğam yaptığı için) “Ğunneli Nakıs İdğam” yapılır ve hükmü caiz’dir.
Not: Sakin nun ile “vav” ( و ) veya “ya” ( ي ) aynı kelimede bulunursa idğam yapmak gerektiği halde izhar yapılır.
أَلدُّنْيَا _ قِنْوَانٌ _ صِنْوَانٌ – بُنْيَانٌ
İdğam: Bir harfi diğer bir harfe katmaktır.
Ğunne: Genizden (burundan) gelen sestir.
Tenvin veya sakin nun’dan sonra (يَمْنُو ) (ى م ن و ) harflerinden biri gelirse “İdgâm-ı Maal Ğunne” olur.
Nun sesi bu harflere katılır ve 1-1,5 elif miktarı tutularak ğunneli okunur.
Sebebi, nun ile misliyet (aynı olmaları), mim ile vav’da müşterek sıfatlara sahip olmaları, ya’da ise mahreç yakınlığıdır.
İDĞÂM-I MEA’L-ĞUNNENİN KISIMLARI
1- ĞUNNELİ TAM İDĞÂM
Tenvîn veya sâkin nûndan sonra “mim” ( م ) veya “nun” ( ن )harflerinden birisi geldiğinde ğunneli tam idğâm olur.
مِنْ مَاءٍ = مِمَّاءٍ ، مِنْ نُورٍ= مِنُّورٍ ، شَيْئٍ نُكُرْ = شَيْئِنُّكُرْ
( عَذَابٌ مُهِينٌ ) Burada tenvînden sonra mîm harfi gelmiştir. Tenvînin mîm’e çevrilmesi ve mîm harfinin şeddelenerek okunması gerekmektedir. Böylece ( عَذَابُمُّهِينٌ ) şekline çevrilerek okunmalıdır. Ayrıca şeddeleme sırasında genizden hafif ve gizli bir nûn sesi çıkartılarak okunur.
2- ĞUNNELİ NÂKIS İDĞÂM
Tenvîn veya sâkin nûndan sonra “Vav” ( و ) ve “ya”( ي ) harflerinden birisi gelirse ğunneli nâkıs idğâm meydana gelir.
Bu tür idğâmlarda dikkat edilmesi gereken en önemli husus, nûn-i sâkin ile vav ve yâ harflerinin ayrı ayrı kelimelerde olmasıdır.
Ğunneli nâkıs idğâmda müdğâm olan birinci harf, müdğâmün fîh olan ikinci harfe tamamen çevrilmez, yani ikinci harf şeddelenmez.
مَنْ يَقُولُ ، مِنْ وَالٍ ، وَ رَعْدٌ وَ بَرْقٌ ، لِقَوْمٍ يُوقِنُونَ
Ğunnenin bâkî kalabilmesi için idğâmı nâkıs yapmamız gerekmektedir.
İDĞAM-I MEAL ĞUNNE’NİN HÜKMÜ
Bütün imamlar tenvin ve sakin nun’dan sonra “mim” ( م ) veya “nun”( ن ) harfi gelince “idğam meal ğunne” yapma hususunda ittifak etmişlerdir ve burada “Ğunneli Tam İdğam” yapmak vacip’tir.
“Vav” ( و ) ve “ya”( ي ) harfinde (Halef ğunnesiz idğam yaptığı için) “Ğunneli Nakıs İdğam” yapılır ve hükmü caiz’dir.
Not: Sakin nun ile “vav” ( و ) veya “ya” ( ي ) aynı kelimede bulunursa idğam yapmak gerektiği halde izhar yapılır.
أَلدُّنْيَا _ قِنْوَانٌ _ صِنْوَانٌ – بُنْيَانٌ
KALKALE 26
Sözlükte, sarsmak, deprendirmek, sallamak, hareket etmek, titretmek, kımıldamak gibi manalarda kullanılır.
اَلْقَلْقَلَةُ تَقَلْقُلُ الْمَخْرَجِ حَتَّي يُسْمَعَ لَهُ نَبْرَةٌ قَوِيَّةٌ
“Kalkale sıfatı olan harfler bir kelimenin ortasında veya sonunda (gerek aslen gerek vakıf sebebiyle olsun) sâkin olarak bulunursa “kalkale” olur.” Kuvvetli ses işitilecek şekilde mahrecin sarsılmasıdır.
Kalkale Harfleri: قُطْبُ جَدٍ - ق ، ط ، ب ، ج ، د
KALKALE’NIN HÜKMÜ
Bütün kıraat imamlarının ittifakıyla hükmü vaciptir.
فَلْيَقْتُلُونَ ،يَطْلُبُ ، وَالْعَبْدُ ،يَجْتَبِيكَ ، يَدْخُلُونَ
Bu örneklerde kalkale harfleri kelimenin ortasında sâkin olarak gelmişlerdir ve sükûnları lâzimî sükûndur. Buna “Kalkale-i Suğra” denir.
بِالْحَقِّ = بِالْحَقْ ، إِلَي سَوَءِ الصِّرَاطِ = الصِّرَاطْ ،
فِي اْللأَسْبَابِ = فِي اْللأَسْبَابْ وَ مَأْجُوجٌ ، وَ مَأْجُوجْ ،
Kalkale harfleri ârizî sükûnlu olarak gelmişlerdir. Bu örneklerde sadece vakf halinde kalkale yapılır, vasl halinde kalkale yapılmaz. Kelime sonunda oluşan kalkaleye “Kalkale-i Kübra” denir. Kalkale-i suğradan daha mübalağa ile yapılır.
Kalkale Yapmanın Sebebi:
Kalkale harflerinde kalkale sıfatı, cehr ve şiddet sıfatlarının bir araya gelemsinden meydana gelmiştir. Bundan dolayı bu harflerin sükûn ile okunuşlarında ses ve nefes tamamen hapsolur. Zira cehr sıfatı nefesin, şiddet sıfatı da sesin hapsolmasını gerektirir. İşte bu harflerin ortaya çıkması –ancak- mahrecde hapsolan sesin, mahrecin hareketiyle ortaya çıkmasına bağlıdır.
Böylece mahrecde oluşan bu zaid sese biz kalkale diyoruz.
Kalkaleyi Terk etme Hali
Kalkale harfi sâkin olarak gelmesine rağmen kendisinden sonra idğâm yapılmaya müsait başka bir harf geliyorsa kalkale terk edilir ve idğâm ile ilgili hükümler gerçekleştirilir.
لَقَدْ تَابَ اللَّهُ = لَقَتَّابَ اللَّهُ ، أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ
أَنِ اضْرِبِّعَصَاكَ ، أَلَمْ نَخْلُقْكُمْ ، أَحَطْتُ
İdğâmdan dolayı şeddeli olarak tek harf halinde yazılan kalkale harfleri ile karşılaşıldığı zaman vakf durumunda yine kalkale yapılmalıdır.
أَلْحَجُّ = أَلْحَجْ ، أَلْحَقُّ = أَلْحَقْ ، وَ تَبَّ =َ وَ تَبْ
Bu örneklerdeki gibi durumla karşılaşıldığında ve bu kelimeler üzerinde vakfedilecek olduğunda idğâm sebebiyle birinci harf üzerinde kalakale yapılmaz. Ancak ikinci harf üzerinde kalkale yaparak vakfetmemiz gerekecektir.
Sözlükte, sarsmak, deprendirmek, sallamak, hareket etmek, titretmek, kımıldamak gibi manalarda kullanılır.
اَلْقَلْقَلَةُ تَقَلْقُلُ الْمَخْرَجِ حَتَّي يُسْمَعَ لَهُ نَبْرَةٌ قَوِيَّةٌ
“Kalkale sıfatı olan harfler bir kelimenin ortasında veya sonunda (gerek aslen gerek vakıf sebebiyle olsun) sâkin olarak bulunursa “kalkale” olur.” Kuvvetli ses işitilecek şekilde mahrecin sarsılmasıdır.
Kalkale Harfleri: قُطْبُ جَدٍ - ق ، ط ، ب ، ج ، د
KALKALE’NIN HÜKMÜ
Bütün kıraat imamlarının ittifakıyla hükmü vaciptir.
فَلْيَقْتُلُونَ ،يَطْلُبُ ، وَالْعَبْدُ ،يَجْتَبِيكَ ، يَدْخُلُونَ
Bu örneklerde kalkale harfleri kelimenin ortasında sâkin olarak gelmişlerdir ve sükûnları lâzimî sükûndur. Buna “Kalkale-i Suğra” denir.
بِالْحَقِّ = بِالْحَقْ ، إِلَي سَوَءِ الصِّرَاطِ = الصِّرَاطْ ،
فِي اْللأَسْبَابِ = فِي اْللأَسْبَابْ وَ مَأْجُوجٌ ، وَ مَأْجُوجْ ،
Kalkale harfleri ârizî sükûnlu olarak gelmişlerdir. Bu örneklerde sadece vakf halinde kalkale yapılır, vasl halinde kalkale yapılmaz. Kelime sonunda oluşan kalkaleye “Kalkale-i Kübra” denir. Kalkale-i suğradan daha mübalağa ile yapılır.
Kalkale Yapmanın Sebebi:
Kalkale harflerinde kalkale sıfatı, cehr ve şiddet sıfatlarının bir araya gelemsinden meydana gelmiştir. Bundan dolayı bu harflerin sükûn ile okunuşlarında ses ve nefes tamamen hapsolur. Zira cehr sıfatı nefesin, şiddet sıfatı da sesin hapsolmasını gerektirir. İşte bu harflerin ortaya çıkması –ancak- mahrecde hapsolan sesin, mahrecin hareketiyle ortaya çıkmasına bağlıdır.
Böylece mahrecde oluşan bu zaid sese biz kalkale diyoruz.
Kalkaleyi Terk etme Hali
Kalkale harfi sâkin olarak gelmesine rağmen kendisinden sonra idğâm yapılmaya müsait başka bir harf geliyorsa kalkale terk edilir ve idğâm ile ilgili hükümler gerçekleştirilir.
لَقَدْ تَابَ اللَّهُ = لَقَتَّابَ اللَّهُ ، أَنِ اضْرِبْ بِعَصَاكَ
أَنِ اضْرِبِّعَصَاكَ ، أَلَمْ نَخْلُقْكُمْ ، أَحَطْتُ
İdğâmdan dolayı şeddeli olarak tek harf halinde yazılan kalkale harfleri ile karşılaşıldığı zaman vakf durumunda yine kalkale yapılmalıdır.
أَلْحَجُّ = أَلْحَجْ ، أَلْحَقُّ = أَلْحَقْ ، وَ تَبَّ =َ وَ تَبْ
Bu örneklerdeki gibi durumla karşılaşıldığında ve bu kelimeler üzerinde vakfedilecek olduğunda idğâm sebebiyle birinci harf üzerinde kalakale yapılmaz. Ancak ikinci harf üzerinde kalkale yaparak vakfetmemiz gerekecektir.
2012 Yeterlilik Sınavına Hazırlık Soruları 27 "TECVİD"
RÂ’NIN HÜKÜMLERİ
Râ harfi kendi harekesine göre veya kendinden önceki ya da sonraki harfin harekesine göre bazen ince, bazen kalın, bazen hem ince hem kalın olmak üzere üç şekilde okunabilme özelliğine sahiptir.
Âsım kırâatının Hafs rivâyetine göre Râ harfinin, beş yerde mutlak kalın, dört yerde mutlak ince, üç yerde de hem ince hem de kalın okunması câizdir.
A) RÂ ( ر ) HARFİNİN KALIN OKUNDUĞU YERLER:
Râ harfinin mutlak kalın okunduğu durumlara “Tefhîm” adı verilir.
1) Râ harfinin harekesi üstün veya ötre olursa mutlaka kalın okunur.
صَدْرُكَ ، أَلرُّوحُ ، رُحَمَاءُ ، بِرَسُولٍ ، رَزَقَ ، أَلرَّحِيمُ
2- Râ sâkin, kendinden önceki harfin harekesi üstün veya ötre olursa
مَرْيَمُ ، فِي اْلأَرْضِ ، قَرْيَةٌ ، كُرْسِيُّ ، بِالْعُرْفِ ، مُرْدِفِينِ
3- Hem râ, hem de râ’dan önceki harf sâkin ise bir önceki harfin harekesine itibar edilerek, üstün veya ötre ise râ kalın okunur.
شَهْرْ ، بِالصَّبْرْ ، يُسْرْ ، فَجْرْ ، شَكُورْ ، أَلصُّدُورْ ، حِمارْ ، أَلدَّارْ
4- Râ sâkin, kendinden önceki harfin harekesi de ârizî esre olursa, râ harfi yine kalın okunur. Ârizî esre harfin aslında olmayan esre demektir.
إِنِ ارْتَبْتُمْ ، إِرْجِعِي ، لِمَنِ ارْتَضَي ، رَبِي ارْجِعُونِي، أَمِ ارْتَابُو
5- Râ sâkin, Ra’dan önceki harfin harekesi aslî esre olur ve râ’dan sonra istilâ (خ ، ص ، ض ، ط ، ظ ، غ ، ق) harflerinden birisi gelirse kalın okunur.
فِرْقَةٍ ، إِرْصَادًا ، قِرْطَاسٍ ، مِرْصَادً ، لَبِالْمِرْصَادِ
B) RÂ ( ر ) HARFİNİN İNCE OKUNDUĞU YERLER:
Râ harfinin mutlak olarak ince okunduğu durumlara terkîk denir. Harfi mahrecinde cılız düşürmeye ve onun sıfatını zayıflatmaya“Terkîk” denir.
1- Râ harfinin kendi harekesi esre olursa ince okunur.
رِجَالٌ ، وَاضْرِبُوا ، بِالْبِرِّ ، بِحُورٍ عِينٍ ، رِزْقًا ، فَذْكُرِ اسْمَ ،
2- Râ harfi sâkin, kendinden önceki harfin harekesi de esre olursa râ harfi yine ince okunur.
وَ اسْتَغْفِرْهُ ، فَكَبِّرْهُ ، فِي مِرْيَةٍ ، فَاصْبِرْ ، وَ أَنْذِرْ ، أُحْصِرْتُمْ
3- Râ harfi sâkin, kendinden önceki de sâkin ise bir önceki harfin harekesine bakılır. Eğer o harfin harekesi esre ise râ harfi yine ince okunur.
أَلذِّكْرْ ، حِجْرْ ، سِحْرْ ، وَ لآ بِكْرْ، بَصِيرْ ، قَدِيرْ ، كَثِيرْ ، خَبِيرْ
4- Râ harfi sâkin, kendinden önceki harf de harf-i lîn olan yâ ( ي ) olur ve vakfedilecek olunursa râ harfi yine ince okunur.
خَيْرْ ، سَيْرْ ، عُزَيْرْ ، طَيْرْ
C) RÂ ( ر ) HARFİNİN HEM İNCE HEM KALIN OKUNABİLDİĞİ YERLER:
Râ harfini bazı durumlarda bir kısım kırâat imamları ince diğer bir kısmı da kalın olarak okumuştur. Dolayısıyla râ harfini bu gibi yerlerde hem kalın hem de ince okumak câizdir.
1- Râ sâkin, kendinden önceki harf esreli olduğunda kural gereği râ ince okunur. Ancak böyle bir durumda râ’dan sonra esreli bir istilâ harfi geliyorsa hem ince hem de kalın okunması câizdir.
كُلُّ فِرْقٍ
2- Râ harfi sâkin olur, kendinden önce de yine sâkin olarak sad ( ص )veya tı ( ط ) harflerinden biri bulunur, ayrıca bu ikisinden önce de esreli başka bir harf gelirse râ harfi ince veya kalın olarak okunabilir.
عَيْنَ الْقِطْرْ ، أُدْخُلُوا مِصْرْ
3- Kur’ân-ı Kerîm’de geçen şu durumlarda da râ harfini hem ince hem de kalın okumak câizdir.
يَسْرْ ، أَنْ أَسْرْ ، فَأَسْرْ
RÂ’NIN HÜKÜMLERİ
Râ harfi kendi harekesine göre veya kendinden önceki ya da sonraki harfin harekesine göre bazen ince, bazen kalın, bazen hem ince hem kalın olmak üzere üç şekilde okunabilme özelliğine sahiptir.
Âsım kırâatının Hafs rivâyetine göre Râ harfinin, beş yerde mutlak kalın, dört yerde mutlak ince, üç yerde de hem ince hem de kalın okunması câizdir.
A) RÂ ( ر ) HARFİNİN KALIN OKUNDUĞU YERLER:
Râ harfinin mutlak kalın okunduğu durumlara “Tefhîm” adı verilir.
1) Râ harfinin harekesi üstün veya ötre olursa mutlaka kalın okunur.
صَدْرُكَ ، أَلرُّوحُ ، رُحَمَاءُ ، بِرَسُولٍ ، رَزَقَ ، أَلرَّحِيمُ
2- Râ sâkin, kendinden önceki harfin harekesi üstün veya ötre olursa
مَرْيَمُ ، فِي اْلأَرْضِ ، قَرْيَةٌ ، كُرْسِيُّ ، بِالْعُرْفِ ، مُرْدِفِينِ
3- Hem râ, hem de râ’dan önceki harf sâkin ise bir önceki harfin harekesine itibar edilerek, üstün veya ötre ise râ kalın okunur.
شَهْرْ ، بِالصَّبْرْ ، يُسْرْ ، فَجْرْ ، شَكُورْ ، أَلصُّدُورْ ، حِمارْ ، أَلدَّارْ
4- Râ sâkin, kendinden önceki harfin harekesi de ârizî esre olursa, râ harfi yine kalın okunur. Ârizî esre harfin aslında olmayan esre demektir.
إِنِ ارْتَبْتُمْ ، إِرْجِعِي ، لِمَنِ ارْتَضَي ، رَبِي ارْجِعُونِي، أَمِ ارْتَابُو
5- Râ sâkin, Ra’dan önceki harfin harekesi aslî esre olur ve râ’dan sonra istilâ (خ ، ص ، ض ، ط ، ظ ، غ ، ق) harflerinden birisi gelirse kalın okunur.
فِرْقَةٍ ، إِرْصَادًا ، قِرْطَاسٍ ، مِرْصَادً ، لَبِالْمِرْصَادِ
B) RÂ ( ر ) HARFİNİN İNCE OKUNDUĞU YERLER:
Râ harfinin mutlak olarak ince okunduğu durumlara terkîk denir. Harfi mahrecinde cılız düşürmeye ve onun sıfatını zayıflatmaya“Terkîk” denir.
1- Râ harfinin kendi harekesi esre olursa ince okunur.
رِجَالٌ ، وَاضْرِبُوا ، بِالْبِرِّ ، بِحُورٍ عِينٍ ، رِزْقًا ، فَذْكُرِ اسْمَ ،
2- Râ harfi sâkin, kendinden önceki harfin harekesi de esre olursa râ harfi yine ince okunur.
وَ اسْتَغْفِرْهُ ، فَكَبِّرْهُ ، فِي مِرْيَةٍ ، فَاصْبِرْ ، وَ أَنْذِرْ ، أُحْصِرْتُمْ
3- Râ harfi sâkin, kendinden önceki de sâkin ise bir önceki harfin harekesine bakılır. Eğer o harfin harekesi esre ise râ harfi yine ince okunur.
أَلذِّكْرْ ، حِجْرْ ، سِحْرْ ، وَ لآ بِكْرْ، بَصِيرْ ، قَدِيرْ ، كَثِيرْ ، خَبِيرْ
4- Râ harfi sâkin, kendinden önceki harf de harf-i lîn olan yâ ( ي ) olur ve vakfedilecek olunursa râ harfi yine ince okunur.
خَيْرْ ، سَيْرْ ، عُزَيْرْ ، طَيْرْ
C) RÂ ( ر ) HARFİNİN HEM İNCE HEM KALIN OKUNABİLDİĞİ YERLER:
Râ harfini bazı durumlarda bir kısım kırâat imamları ince diğer bir kısmı da kalın olarak okumuştur. Dolayısıyla râ harfini bu gibi yerlerde hem kalın hem de ince okumak câizdir.
1- Râ sâkin, kendinden önceki harf esreli olduğunda kural gereği râ ince okunur. Ancak böyle bir durumda râ’dan sonra esreli bir istilâ harfi geliyorsa hem ince hem de kalın okunması câizdir.
كُلُّ فِرْقٍ
2- Râ harfi sâkin olur, kendinden önce de yine sâkin olarak sad ( ص )veya tı ( ط ) harflerinden biri bulunur, ayrıca bu ikisinden önce de esreli başka bir harf gelirse râ harfi ince veya kalın olarak okunabilir.
عَيْنَ الْقِطْرْ ، أُدْخُلُوا مِصْرْ
3- Kur’ân-ı Kerîm’de geçen şu durumlarda da râ harfini hem ince hem de kalın okumak câizdir.
يَسْرْ ، أَنْ أَسْرْ ، فَأَسْرْ
LAFZATULLAH (ALLAH LAFZININ OKUNUŞU)
Lafzatullah, “Allah Lafzı” ( أَللَّهُ ) demektir. Normal şartlarda lâm harfi ( ل ) ince okunan harflerdendir. Ancak ( أَللَّهُ ) lafzının lâmı kendine mahsus özelliklerinden dolayı bazen ince, bazen kalın okunur.
Lafzatullah’ın Kalın Okunduğu Yerler:
Eğer Lafzatullah’dan önce gelen harfin harekesi üstün veya ötre ise yahut okunan cümlenin ilk başındaki kelime ( أَللَّهُ )lafzı ise o zaman ortadaki lâm harfi kalın okunur.
أَللَّهُ لآ إِلهَ إِلاَّ هُوَ ، نَصْرُ اللَّهِ ، قَالَ اللَّهُ ، رَسُولُ اللَّهِ ، وَ إِذْ قَالَ اللَّهُمَّ
Lafzatullah’ın İnce Okunduğu Yerler:
Allah lafzından önce gelen harfin harekesi esre olduğu durumlarda ise lafzatullahın lâmı ince okunur. ( أَللَّهُمَّ ) lafzının okunuşu da aynı hükme tabidir.
بِسْمِ اللَّهِ ، أَلْحَمْدُ لِلَّهِ ، بِاللَّهِ ، لَمْ يَكُنِ اللَّهُ ، فِي سَبِيلِ اللَّهِ ، قُلِ اللَّهُمَّ
Lafzatullah, “Allah Lafzı” ( أَللَّهُ ) demektir. Normal şartlarda lâm harfi ( ل ) ince okunan harflerdendir. Ancak ( أَللَّهُ ) lafzının lâmı kendine mahsus özelliklerinden dolayı bazen ince, bazen kalın okunur.
Lafzatullah’ın Kalın Okunduğu Yerler:
Eğer Lafzatullah’dan önce gelen harfin harekesi üstün veya ötre ise yahut okunan cümlenin ilk başındaki kelime ( أَللَّهُ )lafzı ise o zaman ortadaki lâm harfi kalın okunur.
أَللَّهُ لآ إِلهَ إِلاَّ هُوَ ، نَصْرُ اللَّهِ ، قَالَ اللَّهُ ، رَسُولُ اللَّهِ ، وَ إِذْ قَالَ اللَّهُمَّ
Lafzatullah’ın İnce Okunduğu Yerler:
Allah lafzından önce gelen harfin harekesi esre olduğu durumlarda ise lafzatullahın lâmı ince okunur. ( أَللَّهُمَّ ) lafzının okunuşu da aynı hükme tabidir.
بِسْمِ اللَّهِ ، أَلْحَمْدُ لِلَّهِ ، بِاللَّهِ ، لَمْ يَكُنِ اللَّهُ ، فِي سَبِيلِ اللَّهِ ، قُلِ اللَّهُمَّ
2012 Yeterlilik Sınavına Hazırlık Soruları 29 "TECVİD
SEKTE (Nefes almadan bir müddet durma)
اَلسَّكْتَةُ قَطْعُ الصَّوْتِ دُونَ النَّفَسِ
“Kur’ân okurken belirli kelimeler üzerinde nefes almadan bir müddet sesin kesilmesine “Sekte” adı verilir.” Sektenin normal olarak müddeti bir elif miktarı olarak kabul edilmiştir.
Kur’an’da dört yerde sekte yapılarak okunur:
1- Kehf Sûresi (1): (... وَلَمْ يَجْعَلْ لَهُ عِوَجًا قَيِّمًا لِيُنْذِرَ ...) Buradaki sekte vasl hali için geçerlidir.
Burada sekte yapmanın sebebi: Buradaki ( قَيِّمًا ) kelimesinin kendisinden önceki
( عِوَجًا ) kelimesine sıfat teşkil etmediğinin gösterilmesi için sekte yapılır.
2-Yâsîn Sûresi (52): (... مِنْ مَرْقَدِنَا هٰـذَا ...)
Burada sekte yapmanın sebebi: Burada sekte yapılmadığı zaman iki kelime arasında sıfat ve mevsûf ilişkisi ortaya çıkmaktadır. Sekteden önce ( مَرْقَدِنَا ) kelimesi ile kâfirlerin sözü bitmekte, sekteden sonraki ( هٰذَا ) kelimesi ile de mü’minlerin veya meleklerin sözleri başlamaktadır. Bu iki sözü başka başka kişilerin söylediğinin açıkça anlaşılması maksadıyla burada sekte yapılır.
3- Kıyâme Sûresi (27): ( وَقيلَ مَنْ رَاقٍ ) Buradaki sekte sükûn üzerine icrâ edilir, âyet ortasında ve bulunduğu yerde hiçbir durak işareti yoktur.
Burada sekte yapmanın sebebi: Mana ile alâkalıdır. Burada sâkin nûndan sonra râ harfi geldiği için aslında idğâm-ı bilâğunne yapılmalıdır ( مَرَّاقٍ ) . Arapça’da ( مَرَّاقٍ ) kelimesi “çorba karıştıran, çorbacı” anlamlarına gelir. Oysa âyette okuyup üfleyerek son müdahaleyi yapacak ve böylece son nefesini vermekte olan çaresizleri kurtaracak bir kişinin olup olmadığından bahsedilmektedir.
4- Mutaffifîn Sûresi (14): (… كَلَّا بَلْ رَانَ ) Buradaki sekte sükûn üzerine olup âyet ortasında ve durak olmayan bir yerdedir.
Burada sekte yapmanın sebebi: Normalde burada idğâm-ı mütekâribeyn dediğimiz tecvîd kaidesi icrâ edilerek ( بَرَّانَ ) şeklinde okunması gerekecekti. Ancak böyle bir okuyuş anlam bozukluğuna sebep olacaktır. Arapça’da ( بَرَّانَ ) kelimesi “küpçü” anlamına gelir. Oysa âyet-i kerîmede üzeri pas bağlayan kalplerden bahsetmektedir.
SEKTE (Nefes almadan bir müddet durma)
اَلسَّكْتَةُ قَطْعُ الصَّوْتِ دُونَ النَّفَسِ
“Kur’ân okurken belirli kelimeler üzerinde nefes almadan bir müddet sesin kesilmesine “Sekte” adı verilir.” Sektenin normal olarak müddeti bir elif miktarı olarak kabul edilmiştir.
Kur’an’da dört yerde sekte yapılarak okunur:
1- Kehf Sûresi (1): (... وَلَمْ يَجْعَلْ لَهُ عِوَجًا قَيِّمًا لِيُنْذِرَ ...) Buradaki sekte vasl hali için geçerlidir.
Burada sekte yapmanın sebebi: Buradaki ( قَيِّمًا ) kelimesinin kendisinden önceki
( عِوَجًا ) kelimesine sıfat teşkil etmediğinin gösterilmesi için sekte yapılır.
2-Yâsîn Sûresi (52): (... مِنْ مَرْقَدِنَا هٰـذَا ...)
Burada sekte yapmanın sebebi: Burada sekte yapılmadığı zaman iki kelime arasında sıfat ve mevsûf ilişkisi ortaya çıkmaktadır. Sekteden önce ( مَرْقَدِنَا ) kelimesi ile kâfirlerin sözü bitmekte, sekteden sonraki ( هٰذَا ) kelimesi ile de mü’minlerin veya meleklerin sözleri başlamaktadır. Bu iki sözü başka başka kişilerin söylediğinin açıkça anlaşılması maksadıyla burada sekte yapılır.
3- Kıyâme Sûresi (27): ( وَقيلَ مَنْ رَاقٍ ) Buradaki sekte sükûn üzerine icrâ edilir, âyet ortasında ve bulunduğu yerde hiçbir durak işareti yoktur.
Burada sekte yapmanın sebebi: Mana ile alâkalıdır. Burada sâkin nûndan sonra râ harfi geldiği için aslında idğâm-ı bilâğunne yapılmalıdır ( مَرَّاقٍ ) . Arapça’da ( مَرَّاقٍ ) kelimesi “çorba karıştıran, çorbacı” anlamlarına gelir. Oysa âyette okuyup üfleyerek son müdahaleyi yapacak ve böylece son nefesini vermekte olan çaresizleri kurtaracak bir kişinin olup olmadığından bahsedilmektedir.
4- Mutaffifîn Sûresi (14): (… كَلَّا بَلْ رَانَ ) Buradaki sekte sükûn üzerine olup âyet ortasında ve durak olmayan bir yerdedir.
Burada sekte yapmanın sebebi: Normalde burada idğâm-ı mütekâribeyn dediğimiz tecvîd kaidesi icrâ edilerek ( بَرَّانَ ) şeklinde okunması gerekecekti. Ancak böyle bir okuyuş anlam bozukluğuna sebep olacaktır. Arapça’da ( بَرَّانَ ) kelimesi “küpçü” anlamına gelir. Oysa âyet-i kerîmede üzeri pas bağlayan kalplerden bahsetmektedir.
VAKF
YAPILDIKLARI YERE GÖRE VAKFIN KISIMLARI
Ebû’l-Âlâ tarîkına göre, Cumhûr Ulemanın benimsediği vakf, şu şekilde kısımlara ayrılmıştır.
1. VAKF-I TAM (الوقف التام):Nahiv kaidelerine göre sözün son bulduğu kendisinden sonrası ile lafız ve mana açısından alakası bulunmayan yerde yapılan vakıftır. اولئك هم المفلحون da durmak gibi. Genelde olayın sona erdiği yerlerde bulunurlar. Bu durum ayet sonunda olabileceği gibi ayet ortasında da olabilir. لقد اضلني عن الذكر بعد اذ جائني Bu gibi yerlerdeki durmayı Secâvendî vakf-ı lâzım olarak ifade eder durmak vaciptir. Durulduğunda geriden alınmaz.
2. VAKF-I KÂFÎ (الوقف الكافي): Bir cümlenin, lafzının veya kelime dizisinin nihâyet bulduğu, fakat mâna itibariyle daha sonraki cümle ile alâkalı olduğu yerde vakfetmeye denir. Genel olarak fasılalı ayetlerde bulunur. وما انزل من قبلك (Bakara 2/4) gibi. Bu gibi yerlerde de durmak evlâdır. Durulduğunda geriden alınmadan devam edilir.
3. VAKF-I HASEN (الوقف الحسن): Kelâmın tamam olmakla beraber kendinden sonrası ile lafız ve mana itibâri ile alakası bulunan yerde yapılan vakıftır. بسم الله - صراط الذين انعمت عليهم de durmak gibi. Vakfedilen yerler eğer ayet ortası ise geriden alınarak devam edilirken ayet sonlarında geriden alınmadan kıraate devam edilir.
4. VAKF-I KABÎH (الوقف القبيخ): Kelâmın tamam olmadığı ve bir mananın anlaşılmadığı yerlerde vakfetmeye denir. إن الله لا يستحي بسم رب الحمد gibi kelimelerde yapılan vakıftır. Bir zaruret olmaksızın böyle yerlerde durmak caiz değildir. Durulduğu taktirde muhakkak geriden alınarak başlanır.
VAKIF İŞARETLERİ
Muhammed b. Tayfûr es-Secâvendî’nin (ö. 560/1165) taksimi ve koyduğu vakf alametleri daha fazla benimsenmiştir. Elimizdeki Mushaflarda koymuş olduğu esaslar tatbik edilmektedir. Lakabına uygun olarak bu alametlere Secâved (صجاوند) denmiştir. Bunlar beş tanedir. Daha sonra bunlara ilaveler yapılmıştır.
1. Vakf-ı Lâzım (الوقف الازم): İşareti م harfidir. Kesinlikle durulması gerektiğini gösterir. Durulmadığı taktirde mananın bozulacağını gösterir. Kur’an-ı Kerim de 84 yerde yer almaktadır. Vakf yapmak vacip vasl yapmaksa haramdır.
وَمَا هُمْ بِمُؤْمِنينَ ﴿٨﴾ يُخَادِعُونَ اللّٰهَ de durmadan devam etmek gibi.
2. Vakf-ı Mutlak (الوقف المطلق): İşareti ط harfidir. Daha sonraki söz dizisi müstakil bir cümle olup öncesiyle irtibatı olmayan yerde durmaktır. Vakf yapılması evlâ olmakla birlikte vasl’da yapılabilir.Durulduğunda geriden alınmaz.
3. Vakf-ı Câiz (الوقف الجائز) : İşareti ج harfidir. Vakfın ve valsın caiz olabileceği bir yerde durmaktır. Ancak durmak geçmekten daha evlâdır.
4. Vakf-ı Mücevvez (الوقف المجوذ): İşareti ز harfidir. Vakıf caiz olmakla birlikte vasl evlâdır. Durulduğunda geriden alınmaz.
5. Vakf-ı Murahhas ( الوقف المرخص): İşareti ص harfidir. Okuyucunun nefesinin yetişmediği yerde zarurete binaen müsaade edilen vakıftır. Zaruret olmadıkça kullanılmamalıdır. Durulduğu taktirde öncesinden almanın uygun olacağı söylense de daha sonra gelen cümlenin anlamının anlaşılması dolayısıyla geriden almaya gerek yoktur.
Kur’an-ı Kerim De Daha Başka İşaretler De Bulunmaktadır.
6. Vakf-ı Lâ (لا ): Durma demektir. Eğer nefes tükenir de durmak mecburiyetinde kalınırsa geriden almak gerekir. Ancak bu işaret durak sonlarında bulunursa bir önceki ayetin manasının devam ettiğini ayetler arası ilginin devam ettiğini gösterir. Ayet sonlarında durmak da geçmek de caizdir. Durulunca geriden alınmaz.
7. قف Vakf alametidir. Bu kelime üzerinde vakf yap demektir. Vakf yapmak vasl yapmaktan evlâdır. Vasl da caizdir.
8. ق Vasl alametidir. Geçmek evlâ durmak caizdir.Durulduğunda geriden alınmaz.
9. ع Rukû alametidir. Namaz kılarken rukûa gitmenin güzel ve münasip olacağını göstermektedir. Hatim ile namaz kıldıranlar bu işaretlerde rüküya gitmelidirler. Bazı Mushaflarda on ayette bir konulmuş bazılarında da bunun yerine hemze konulmuştur. Kur’an-ı Kerimde 576 adet bulunmaktadır. Bu haber www.dinihaberler.comadresinden kopyalanmıştır
10. .. .. (الوقف المعانقة) Vakf-ı murakabe de denilmektedir. Bir veya birkaç kelime arayla peş peşe gelen bu üçer adetlik iki grup noktadan birincisinde durulduğu taktirde ikincisinde durulmadan geçilir. Her ikisinde birden durmak veya geçmek yoktur.
11. س Sekte kelimesinden alınmıştır. Bu yerlerde genelde kelimenin altına yerleştirilir.
Bazı Mushaflarda bunlara ilave olarak daha başka işaretlerde görülmektedir. Bunların ifade ettiği manalar genellikle o mushafın sonunda yer almaktadır.
VAKFIN HÜKÜMLERİ(özel durumlar)
1. Vakf esnasında hareke üzerinde durulmaz. Son hareke sakin kılınır.
2. Sonu sukünlü olan kelime olduğu gibi bırakılır. قل عصوا
3. Sonu üstünlü ise sakin kılınır. العالمين
4. Sonu esreli ise ya sükün üzerine durulur veya ravm ile durulur.الرحيمِ
5. Sonu ötreli olan kelimede sükün, ravm ve işmam üzerine durulabilir. نستعين
6. Sonu şeddeli ise şeddeye riayet edilerek sükün üzerine durulur. وتب
7. Sonu harekeli vav veya ya yahut da elif ise önceki harfin harekesi de kendi cinslerinden ise med üzerine durulur. هو لن ندعوا
8. Sonu iki ötre veya iki esre ile biten kelimelerde vakıf esnasında kelimenin son harfinin harekesinin düşmesiyle bu harfe eklenen zaid nunda düşmüş olacak dolayısıyla sükun üzerine okunacaktır. عذابُ من نحيل
9. Sonu iki üstün ile bitiyorsa o zaman tenvinden bedel olarak elif üzerinde vakıf yapılır. عليما
10. Son harf yuvarlak tâ ise durulma esnasında he sesi ile durulur.رحمة
11. Son harf açık ta ise sükün üzerine okunur. في السماوات
12. Son harfi zamir olan kelimeler de sükün kılınırlar. اجتباه فيه
13. Sonu te’kid nunu ile biten Yusuf 32 وليكونا Alak 15 لنسفعا de durak elif üzerine yapılır.
14. انا kelimesinde vakıf elif üzerine yapılır.
15. Vakf için kelimenin sonundaki iki sakin harf birleştirilebilir. من قبل
16. Vasl halinde iki sakinin bir araya gelmesinden dolayı kelimenin sonundan lafzan hazfedilen med harfleri vakıf halinde isbat edilerek okunurlar. وقودها الناس
17. Kehf 18/38 da لكنا vakıf halinde çekilerek okunur. Vasl halinde Hafs ve bazı kıraat imamları çekmeden okumuşlardır.
18. Ahzap 33/10 الظنونا Hafs’a göre vakıf halinde çekilerek vasl halinde çekilmeden okunur.
19. Ahzap 33/66 الرسولا da vakıf halinde çekilerek vasıl halinde çekilmeden okunur.
20. İnsan 76/4 de سلا سلا vakıf hakinde çekerek veya çekmeden okunmuş vasıl halinde ise sadece çekmeden okunmuştur.
21. İnsan 76/15 قواريرا vakf halinde çekerek vasl halinde çekilmeden okunur
YAPILDIKLARI YERE GÖRE VAKFIN KISIMLARI
Ebû’l-Âlâ tarîkına göre, Cumhûr Ulemanın benimsediği vakf, şu şekilde kısımlara ayrılmıştır.
1. VAKF-I TAM (الوقف التام):Nahiv kaidelerine göre sözün son bulduğu kendisinden sonrası ile lafız ve mana açısından alakası bulunmayan yerde yapılan vakıftır. اولئك هم المفلحون da durmak gibi. Genelde olayın sona erdiği yerlerde bulunurlar. Bu durum ayet sonunda olabileceği gibi ayet ortasında da olabilir. لقد اضلني عن الذكر بعد اذ جائني Bu gibi yerlerdeki durmayı Secâvendî vakf-ı lâzım olarak ifade eder durmak vaciptir. Durulduğunda geriden alınmaz.
2. VAKF-I KÂFÎ (الوقف الكافي): Bir cümlenin, lafzının veya kelime dizisinin nihâyet bulduğu, fakat mâna itibariyle daha sonraki cümle ile alâkalı olduğu yerde vakfetmeye denir. Genel olarak fasılalı ayetlerde bulunur. وما انزل من قبلك (Bakara 2/4) gibi. Bu gibi yerlerde de durmak evlâdır. Durulduğunda geriden alınmadan devam edilir.
3. VAKF-I HASEN (الوقف الحسن): Kelâmın tamam olmakla beraber kendinden sonrası ile lafız ve mana itibâri ile alakası bulunan yerde yapılan vakıftır. بسم الله - صراط الذين انعمت عليهم de durmak gibi. Vakfedilen yerler eğer ayet ortası ise geriden alınarak devam edilirken ayet sonlarında geriden alınmadan kıraate devam edilir.
4. VAKF-I KABÎH (الوقف القبيخ): Kelâmın tamam olmadığı ve bir mananın anlaşılmadığı yerlerde vakfetmeye denir. إن الله لا يستحي بسم رب الحمد gibi kelimelerde yapılan vakıftır. Bir zaruret olmaksızın böyle yerlerde durmak caiz değildir. Durulduğu taktirde muhakkak geriden alınarak başlanır.
VAKIF İŞARETLERİ
Muhammed b. Tayfûr es-Secâvendî’nin (ö. 560/1165) taksimi ve koyduğu vakf alametleri daha fazla benimsenmiştir. Elimizdeki Mushaflarda koymuş olduğu esaslar tatbik edilmektedir. Lakabına uygun olarak bu alametlere Secâved (صجاوند) denmiştir. Bunlar beş tanedir. Daha sonra bunlara ilaveler yapılmıştır.
1. Vakf-ı Lâzım (الوقف الازم): İşareti م harfidir. Kesinlikle durulması gerektiğini gösterir. Durulmadığı taktirde mananın bozulacağını gösterir. Kur’an-ı Kerim de 84 yerde yer almaktadır. Vakf yapmak vacip vasl yapmaksa haramdır.
وَمَا هُمْ بِمُؤْمِنينَ ﴿٨﴾ يُخَادِعُونَ اللّٰهَ de durmadan devam etmek gibi.
2. Vakf-ı Mutlak (الوقف المطلق): İşareti ط harfidir. Daha sonraki söz dizisi müstakil bir cümle olup öncesiyle irtibatı olmayan yerde durmaktır. Vakf yapılması evlâ olmakla birlikte vasl’da yapılabilir.Durulduğunda geriden alınmaz.
3. Vakf-ı Câiz (الوقف الجائز) : İşareti ج harfidir. Vakfın ve valsın caiz olabileceği bir yerde durmaktır. Ancak durmak geçmekten daha evlâdır.
4. Vakf-ı Mücevvez (الوقف المجوذ): İşareti ز harfidir. Vakıf caiz olmakla birlikte vasl evlâdır. Durulduğunda geriden alınmaz.
5. Vakf-ı Murahhas ( الوقف المرخص): İşareti ص harfidir. Okuyucunun nefesinin yetişmediği yerde zarurete binaen müsaade edilen vakıftır. Zaruret olmadıkça kullanılmamalıdır. Durulduğu taktirde öncesinden almanın uygun olacağı söylense de daha sonra gelen cümlenin anlamının anlaşılması dolayısıyla geriden almaya gerek yoktur.
Kur’an-ı Kerim De Daha Başka İşaretler De Bulunmaktadır.
6. Vakf-ı Lâ (لا ): Durma demektir. Eğer nefes tükenir de durmak mecburiyetinde kalınırsa geriden almak gerekir. Ancak bu işaret durak sonlarında bulunursa bir önceki ayetin manasının devam ettiğini ayetler arası ilginin devam ettiğini gösterir. Ayet sonlarında durmak da geçmek de caizdir. Durulunca geriden alınmaz.
7. قف Vakf alametidir. Bu kelime üzerinde vakf yap demektir. Vakf yapmak vasl yapmaktan evlâdır. Vasl da caizdir.
8. ق Vasl alametidir. Geçmek evlâ durmak caizdir.Durulduğunda geriden alınmaz.
9. ع Rukû alametidir. Namaz kılarken rukûa gitmenin güzel ve münasip olacağını göstermektedir. Hatim ile namaz kıldıranlar bu işaretlerde rüküya gitmelidirler. Bazı Mushaflarda on ayette bir konulmuş bazılarında da bunun yerine hemze konulmuştur. Kur’an-ı Kerimde 576 adet bulunmaktadır. Bu haber www.dinihaberler.comadresinden kopyalanmıştır
10. .. .. (الوقف المعانقة) Vakf-ı murakabe de denilmektedir. Bir veya birkaç kelime arayla peş peşe gelen bu üçer adetlik iki grup noktadan birincisinde durulduğu taktirde ikincisinde durulmadan geçilir. Her ikisinde birden durmak veya geçmek yoktur.
11. س Sekte kelimesinden alınmıştır. Bu yerlerde genelde kelimenin altına yerleştirilir.
Bazı Mushaflarda bunlara ilave olarak daha başka işaretlerde görülmektedir. Bunların ifade ettiği manalar genellikle o mushafın sonunda yer almaktadır.
VAKFIN HÜKÜMLERİ(özel durumlar)
1. Vakf esnasında hareke üzerinde durulmaz. Son hareke sakin kılınır.
2. Sonu sukünlü olan kelime olduğu gibi bırakılır. قل عصوا
3. Sonu üstünlü ise sakin kılınır. العالمين
4. Sonu esreli ise ya sükün üzerine durulur veya ravm ile durulur.الرحيمِ
5. Sonu ötreli olan kelimede sükün, ravm ve işmam üzerine durulabilir. نستعين
6. Sonu şeddeli ise şeddeye riayet edilerek sükün üzerine durulur. وتب
7. Sonu harekeli vav veya ya yahut da elif ise önceki harfin harekesi de kendi cinslerinden ise med üzerine durulur. هو لن ندعوا
8. Sonu iki ötre veya iki esre ile biten kelimelerde vakıf esnasında kelimenin son harfinin harekesinin düşmesiyle bu harfe eklenen zaid nunda düşmüş olacak dolayısıyla sükun üzerine okunacaktır. عذابُ من نحيل
9. Sonu iki üstün ile bitiyorsa o zaman tenvinden bedel olarak elif üzerinde vakıf yapılır. عليما
10. Son harf yuvarlak tâ ise durulma esnasında he sesi ile durulur.رحمة
11. Son harf açık ta ise sükün üzerine okunur. في السماوات
12. Son harfi zamir olan kelimeler de sükün kılınırlar. اجتباه فيه
13. Sonu te’kid nunu ile biten Yusuf 32 وليكونا Alak 15 لنسفعا de durak elif üzerine yapılır.
14. انا kelimesinde vakıf elif üzerine yapılır.
15. Vakf için kelimenin sonundaki iki sakin harf birleştirilebilir. من قبل
16. Vasl halinde iki sakinin bir araya gelmesinden dolayı kelimenin sonundan lafzan hazfedilen med harfleri vakıf halinde isbat edilerek okunurlar. وقودها الناس
17. Kehf 18/38 da لكنا vakıf halinde çekilerek okunur. Vasl halinde Hafs ve bazı kıraat imamları çekmeden okumuşlardır.
18. Ahzap 33/10 الظنونا Hafs’a göre vakıf halinde çekilerek vasl halinde çekilmeden okunur.
19. Ahzap 33/66 الرسولا da vakıf halinde çekilerek vasıl halinde çekilmeden okunur.
20. İnsan 76/4 de سلا سلا vakıf hakinde çekerek veya çekmeden okunmuş vasıl halinde ise sadece çekmeden okunmuştur.
21. İnsan 76/15 قواريرا vakf halinde çekerek vasl halinde çekilmeden okunur
GENEL OLARAK VAKIFLAR DÖRT KISMA AYRILIR
1. IZTIRÂRÎ VAKF:(الوقف الاضطراري)Tilâvet esnasında meydana gelen, nefes kısılması, unutma veya devam etmeye güç yetmeme gibi herhangi bir zarûrî sebeple yapılan vakfa denir. Böyle durumda mana tamam olmasa bile vakf caizdir. Ancak başlanırken manaya uygun daha öncesinden başlamak gerekir.
2. IHTİYÂRÎ VAKF: ( الوقف الاختياري) Zaruri bir sebep bulunmadan isteğe bağlı olarak yapılan vakıftır.
3. İHBÂRÎ VAKF: (الوقف الاخباري) İmtihan esnasında hocanın herhangi bir kişinin kıraat bilgisini ölçmek için yaptırdığı vakftır.
4. İNZÂRİ VAKF: (الوقف الانظاري ) Bir kelime üzerinde, muhtelif rivâyetleri cemettiğinde, başkasını ona atfetmek için yapılan vakıflara bu isim verilmiştir.
VAKFIN DİĞER ÇEŞİTLERİ
1. VAKF-I ĞUFRÂN: Peygamber efendimizin dua ve niyazda bulunmak maksadıyla yapmış olduğu vakıflardır. On yerde bulunduğu rivayet edilmektedir.
Bunlar Mâide 51, En’am 36, Secde 18, Ya’sin 12, 30, 52, 61, 81, Mülk 19.
2. VAKF-I CİBRÎL: Vahy meleği olan Cebrâil’in (a.s) vahy esnasında yapmış olduğu vakflara denir. Aynı zamanda bunlara vakf-ı münzel de denilmektedir. Sayıları konusunda ihtilaf bulunsa da meşhurları sekiz tanedir. Bunlar: Bakara 120, 276, Âl-i İmrân 7, 95, Enâm,36, 124, Araf, 187, Yasîn 51.
3. VAKF-I NEBÎ: Peygamber efendimizin vakf yaptığı yerlerdir. Bunların sayısı ihtilaflı da olsa dokuzu meşhur olmuştur. Bakara 148, Al-i İmrâ 7, Yunus 2, 52, Nahl 4, Kadr 2, 4, Nasr 3.
4. VAKF-I BEYÂN: Feth sûresi 9. ayetinde bir birini takip eden iki zamirden birincisinin Rasülüllah’a ait olduğunu göstermek için وتوقروهifadesinde durulur. İkinci zamir de Allah’a döner. Tevbe sûresi 40. ayette de سكينته عليه ifadesinde zamiri Hz. Ebû Bekr’e döndüğü için durulması durumudur. Yine Yusuf sûresinin 27. ayetinde فكذبتifadesinde Hz. Yusuf’un doğrulardan olduğunu vurgulamak için durulması vakf-ı beyandır.
1. IZTIRÂRÎ VAKF:(الوقف الاضطراري)Tilâvet esnasında meydana gelen, nefes kısılması, unutma veya devam etmeye güç yetmeme gibi herhangi bir zarûrî sebeple yapılan vakfa denir. Böyle durumda mana tamam olmasa bile vakf caizdir. Ancak başlanırken manaya uygun daha öncesinden başlamak gerekir.
2. IHTİYÂRÎ VAKF: ( الوقف الاختياري) Zaruri bir sebep bulunmadan isteğe bağlı olarak yapılan vakıftır.
3. İHBÂRÎ VAKF: (الوقف الاخباري) İmtihan esnasında hocanın herhangi bir kişinin kıraat bilgisini ölçmek için yaptırdığı vakftır.
4. İNZÂRİ VAKF: (الوقف الانظاري ) Bir kelime üzerinde, muhtelif rivâyetleri cemettiğinde, başkasını ona atfetmek için yapılan vakıflara bu isim verilmiştir.
VAKFIN DİĞER ÇEŞİTLERİ
1. VAKF-I ĞUFRÂN: Peygamber efendimizin dua ve niyazda bulunmak maksadıyla yapmış olduğu vakıflardır. On yerde bulunduğu rivayet edilmektedir.
Bunlar Mâide 51, En’am 36, Secde 18, Ya’sin 12, 30, 52, 61, 81, Mülk 19.
2. VAKF-I CİBRÎL: Vahy meleği olan Cebrâil’in (a.s) vahy esnasında yapmış olduğu vakflara denir. Aynı zamanda bunlara vakf-ı münzel de denilmektedir. Sayıları konusunda ihtilaf bulunsa da meşhurları sekiz tanedir. Bunlar: Bakara 120, 276, Âl-i İmrân 7, 95, Enâm,36, 124, Araf, 187, Yasîn 51.
3. VAKF-I NEBÎ: Peygamber efendimizin vakf yaptığı yerlerdir. Bunların sayısı ihtilaflı da olsa dokuzu meşhur olmuştur. Bakara 148, Al-i İmrâ 7, Yunus 2, 52, Nahl 4, Kadr 2, 4, Nasr 3.
4. VAKF-I BEYÂN: Feth sûresi 9. ayetinde bir birini takip eden iki zamirden birincisinin Rasülüllah’a ait olduğunu göstermek için وتوقروهifadesinde durulur. İkinci zamir de Allah’a döner. Tevbe sûresi 40. ayette de سكينته عليه ifadesinde zamiri Hz. Ebû Bekr’e döndüğü için durulması durumudur. Yine Yusuf sûresinin 27. ayetinde فكذبتifadesinde Hz. Yusuf’un doğrulardan olduğunu vurgulamak için durulması vakf-ı beyandır.
VASLIN (geçiş) HÜKÜMLERİ
1. İki sakin harf yan yana gelirse bunlardan birincisi med harfi ise vasıl halinde telaffuzdan düşürülür. و جنا الجنتين له الحكم
2. İki sakin harften birincisi med harfi değilse vasıl halinde esre hareke verilir. قالت الاعراب
3. İki sakinden birincisinin tenvin olması durumunda vasıl kesreli nunla olur. عادا الاولي
4. Mütekellim damiri olan ya harfi med harfi iken vasl halinde meftuh okunmuştur. يا عبادي الذين
5. Birbirini takip eden iki harften her ikisi de harekeli ise kendi harekeleri ile okunurlar. بين يدي
6. من harfi ceri vasıl esnasında fetha ile harekelenir. من الجنة
7. انتم كم هم çoğul zamirleri geçiş esnasında damme ile harekelenirler.
هم المفلحون انتم الاعلون يبلوكم الله
8. Öncesi üstünlü olan cemi’ vavları da zamme ile harekelenirler. ولا تنسو الفضل
1. İki sakin harf yan yana gelirse bunlardan birincisi med harfi ise vasıl halinde telaffuzdan düşürülür. و جنا الجنتين له الحكم
2. İki sakin harften birincisi med harfi değilse vasıl halinde esre hareke verilir. قالت الاعراب
3. İki sakinden birincisinin tenvin olması durumunda vasıl kesreli nunla olur. عادا الاولي
4. Mütekellim damiri olan ya harfi med harfi iken vasl halinde meftuh okunmuştur. يا عبادي الذين
5. Birbirini takip eden iki harften her ikisi de harekeli ise kendi harekeleri ile okunurlar. بين يدي
6. من harfi ceri vasıl esnasında fetha ile harekelenir. من الجنة
7. انتم كم هم çoğul zamirleri geçiş esnasında damme ile harekelenirler.
هم المفلحون انتم الاعلون يبلوكم الله
8. Öncesi üstünlü olan cemi’ vavları da zamme ile harekelenirler. ولا تنسو الفضل
KUR’AN –I KERİM OKUYUŞ ŞEKİLLERİ
TERTİL/TAHKÎK
Sözlükte “sözü yerli yerinde uygun ve güzel bir şekilde söylemek” demektir.
Istılahta: “Kuranı açık açık aheste aheste acele etmeksizin okumaya “Tertil” denir.”
Kuran tilavetinde harfleri mahreçlerinden ve sıfatlarına riayet ederek çıkarmak, Meddleri son sınırına kadar uzatmak, Hemze, Şedde, İdğam, Hareke, Sükun, İmale, İhfa, İzhar, İklab, Ğunne vb tecvid kurallarını Vakf’a da riayet ederek okumaya “Tahkik”denir.
Kıraatın en yavaş icra edildiği okuyuş şekli olan bu tarzda Medd-i Tabii’nin dışındaki bütün Meddler 4 elif, İhfa, İklab ve Ğunneli İdğamlar 1,5 elif miktarı uzatılarak okunurlar.
Tahkik Tertil’den biraz daha yavaş bir okuyuş şeklidir. Bu sebeple Tahkik talim ve temrin (öğretmek ve alıştırma yapmak) için, Tertil ise tefekkür için daha uygundur. Tahkik, İmam Hamze ile Verş’in tercihidir.
TEDVİR
Tertil, tahkik ile Hadr arasında bir okuyuş tarzıdır. Tedvir ile kıraat İbn-ü Amir, Asım, Kisai ve Halef’in tercihidir.
Tedvir ile okuyuşta Medd-i Muttasıl, Medd-i Munfasıl, Medd-i Arız üçer elif; Medd-i Lazım ise 4 elif uzatılarak okunur. Diğer hükümler Tertil ile aynıdır.
Vakit namazlarında tercih edilebilir.
HADR
Tecvid kaidelerine uymak suretiyle en hızlı okuyuş biçimidir. Kelimelerin telaffuzlarına hassasiyet gösterilir. Ölçüler asgari düzeyde uygulanır.
Medd-i Tabii, Medd-i Munfasıl ve Medd-i Arız 1 Elif; Medd-i Muttasıl 2 elif ve Medd-i Lazım 2.5 elif uzatılarak okunur.
İbn-i Kesir, Cafer, Ebu Amr, Yakup Ve Kalun’un okuyuş tercihidir.
Hatimlerde, Mukabelelerde Ve Teravihlerde tercih edilir.
Bu kıraat tarzlarından Hadr: Teravih namazlarında ve üstad huzurunda hafızlar ders okurken, Tedvir: Diğer namazlarda ve mukabele okunurken, Tahkîk ise: Aşrı şerif okurken, öğretim ve alıştırmalarda tercih edilir. Fakat bu üç türlü okuyuşu birbirine karıştırmamalıdır.
Kıraat’a, hangi okuyuşla başlanılmış ise onunla da bitirilmelidir.
Bu üç okuyuş tarzının dışında bir de caiz olmayan bir okuyuş daha vardır ki, buna Herzeme denir. Bu okuyuşta harfler, kelimeler birbirine karışır, okuyuş bozuluır. Kur’an-ı Kerim’i, bu şekilde okumak haramdır.
TERTİL/TAHKÎK
Sözlükte “sözü yerli yerinde uygun ve güzel bir şekilde söylemek” demektir.
Istılahta: “Kuranı açık açık aheste aheste acele etmeksizin okumaya “Tertil” denir.”
Kuran tilavetinde harfleri mahreçlerinden ve sıfatlarına riayet ederek çıkarmak, Meddleri son sınırına kadar uzatmak, Hemze, Şedde, İdğam, Hareke, Sükun, İmale, İhfa, İzhar, İklab, Ğunne vb tecvid kurallarını Vakf’a da riayet ederek okumaya “Tahkik”denir.
Kıraatın en yavaş icra edildiği okuyuş şekli olan bu tarzda Medd-i Tabii’nin dışındaki bütün Meddler 4 elif, İhfa, İklab ve Ğunneli İdğamlar 1,5 elif miktarı uzatılarak okunurlar.
Tahkik Tertil’den biraz daha yavaş bir okuyuş şeklidir. Bu sebeple Tahkik talim ve temrin (öğretmek ve alıştırma yapmak) için, Tertil ise tefekkür için daha uygundur. Tahkik, İmam Hamze ile Verş’in tercihidir.
TEDVİR
Tertil, tahkik ile Hadr arasında bir okuyuş tarzıdır. Tedvir ile kıraat İbn-ü Amir, Asım, Kisai ve Halef’in tercihidir.
Tedvir ile okuyuşta Medd-i Muttasıl, Medd-i Munfasıl, Medd-i Arız üçer elif; Medd-i Lazım ise 4 elif uzatılarak okunur. Diğer hükümler Tertil ile aynıdır.
Vakit namazlarında tercih edilebilir.
HADR
Tecvid kaidelerine uymak suretiyle en hızlı okuyuş biçimidir. Kelimelerin telaffuzlarına hassasiyet gösterilir. Ölçüler asgari düzeyde uygulanır.
Medd-i Tabii, Medd-i Munfasıl ve Medd-i Arız 1 Elif; Medd-i Muttasıl 2 elif ve Medd-i Lazım 2.5 elif uzatılarak okunur.
İbn-i Kesir, Cafer, Ebu Amr, Yakup Ve Kalun’un okuyuş tercihidir.
Hatimlerde, Mukabelelerde Ve Teravihlerde tercih edilir.
Bu kıraat tarzlarından Hadr: Teravih namazlarında ve üstad huzurunda hafızlar ders okurken, Tedvir: Diğer namazlarda ve mukabele okunurken, Tahkîk ise: Aşrı şerif okurken, öğretim ve alıştırmalarda tercih edilir. Fakat bu üç türlü okuyuşu birbirine karıştırmamalıdır.
Kıraat’a, hangi okuyuşla başlanılmış ise onunla da bitirilmelidir.
Bu üç okuyuş tarzının dışında bir de caiz olmayan bir okuyuş daha vardır ki, buna Herzeme denir. Bu okuyuşta harfler, kelimeler birbirine karışır, okuyuş bozuluır. Kur’an-ı Kerim’i, bu şekilde okumak haramdır.
SECDE
سجده : Secde ayetlerini gösterir, o ayet hizasına konur.
Kuran'da şu 14 yerde secde âyeti vardır:
Araf 7/206, s. 177;
Ra'd 13/15, s. 252;
Nahl 16/49, s. 273;
İsrâ 17/107, s. 294;
Meryem 19/58, s. 310;
Hac 22/18, s. 335;
Furkân 25/60, s. 366;
Neml 27/25, s. 380;
Secde 32/15, s. 417;
Sâd 38/24, s. 455;
Fussilet 41/37, s. 481;
Necm 53/62, s. 529;
İnşikâk 84/21, s. 591;
Alak 96/19, s. 599. Bu haber
Bunlardan 7’si farz
(Araf 7/206, s. 177;
Ra'd 13/15, s. 252;
Nahl 16/49, s. 273;
İsrâ 17/107, s. 294;
Meryem 19/58, s. 310;
Hac 22/18, s. 335;
Sâd 38/24, s. 455);
3’ü vacip
(Furkân 25/60, s. 366;
Secde 32/15, s. 417;
Fussilet 41/37, s. 481);
4’ü ise sünnettir
(Neml 27/25, s. 380;
Necm 53/62, s. 529;
İnşikâk 84/21, s. 591;
Alak 96/19, s. 599).
سجده : Secde ayetlerini gösterir, o ayet hizasına konur.
Kuran'da şu 14 yerde secde âyeti vardır:
Araf 7/206, s. 177;
Ra'd 13/15, s. 252;
Nahl 16/49, s. 273;
İsrâ 17/107, s. 294;
Meryem 19/58, s. 310;
Hac 22/18, s. 335;
Furkân 25/60, s. 366;
Neml 27/25, s. 380;
Secde 32/15, s. 417;
Sâd 38/24, s. 455;
Fussilet 41/37, s. 481;
Necm 53/62, s. 529;
İnşikâk 84/21, s. 591;
Alak 96/19, s. 599. Bu haber
Bunlardan 7’si farz
(Araf 7/206, s. 177;
Ra'd 13/15, s. 252;
Nahl 16/49, s. 273;
İsrâ 17/107, s. 294;
Meryem 19/58, s. 310;
Hac 22/18, s. 335;
Sâd 38/24, s. 455);
3’ü vacip
(Furkân 25/60, s. 366;
Secde 32/15, s. 417;
Fussilet 41/37, s. 481);
4’ü ise sünnettir
(Neml 27/25, s. 380;
Necm 53/62, s. 529;
İnşikâk 84/21, s. 591;
Alak 96/19, s. 599).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder